Ben de, doğum yerim olan Kırcaali hakkında halihazırda bulunan bilgileri sizinle paylaşmak için, balkanincileri sitesinden alıntı yaparak burada yayınlıyorum. Geldiğimiz yerleri unutmamız dileğimle,
Kırcaali ilçesi Bulgaristan Cumhuriyetinin Güneydoğu kısmında yerleşiktir. Kırcaali ilçesi Doğu Rodop dağlarında en büyük ilçedir.Kırcaali ili topraklarının %20’sini ve ülke topraklarının % 0.51’ni teşkil eder. Kırcaali ilçesi 45 muhtarlıktan ibaret 117 yerleşim yerini kapsamaktadır. Haskovo, Stambolovo, Momçilgrad, Ardino ve Çernooçene ilçeleri ile sınırdaştır. Kırcaali şehri sadece ilçenin doğal idari, ticari, kültür ve sanayi merkezi değil, Doğu Rodopların da bir merkezi olarak gelişmiştir.
Şehir Sofyadan 259 km ve Bulgaristanın ikinci büyüklükteki Plovdivten 90 km uzaklıkta bulunmaktadır. Şu anda şehre 132 km uzaklıkta bulunan en yakın hudut kapısı Kapitan Andreevo Bulgaristanı Türkiye Cumhuriyeti ve Yunanistan Cumhuriyeti ile bağlamaktadır.
Kırcaali ilçesine yıllar boyu çok sayıda sanayi, inşaat ve ticaret şirketlerinin tesisi için önemli miktarda yatırımlar sağlanmıştır. Böylelikle o Kırcaali ilinin ekonomi merkezi durumuna gelmişti.
Nufüs Yapısı;
Kırcaali belediyesinde 1990 yılında başlayan nüfusun azalması 2001 yılında da devam eder. Bunun sebebi herşeyden önce olumsuz nüfus artışıdır. 01.03.2001 tarihine karşın Belediyenin devamlı nüfusu 70 196 kişiye çıkar, buna 34 524 erkek ve 35 672 kadın dahildir. Belediyenin 45 muhtarlığına bağlı 118 meskün yeri vardır. Belediye nüfusunun yüzde 60’ı Kırcaali şehrinde ikamet etmektedir, bu da belediyenin yeterince kentleşmiş ve yaşam şartları oldukça iyi olduğunu gösterir.
Diğer yandan halk köylerde kalabilmesi için yaşam kalitesini artırmak ve bunun için altyapı ve bir çok iş yapılması gerekir. Birleşmiş Milletler Teşkilatının yaptığı insan gelişimi sıralamasında Bulgaristan’ın toplam 262 belediyesinden Kırcaali 85-inci yerde gösterilmiştir
Müzesi;
Kırcaali bölgesel tarih müzesi faaliyetini Güney Bulgaristanın Doğu Rodoplarında gerçekleştirmektedir. Bu müze, bölgenin tarihi anılarını taşıyan kültürel değerlerini incelemek, korumak ve yayınlamak için 1965 yılında kurulmuştır. Genel fonu 19-u tarih öncesi, 122-si antik ve 37-si orta çağdan olan yaklaşık 37 000 nümune içermektedir. Kayıtlı kültür abidelerin 30-u milli değer taşımaktadır.
KIRCAALİ ADINI NEREDEN ALMIŞTIR?
Sıradan bir adam, askeri kumandan ve evliya olan Kırca Ali hakkında birçok efsane ve rivayet vardır. Kırcaali şehri adını ondan almıştır. Yaşlılar Kırca Ali’nin doğum yerinin Buhara veya Konya vilayetinde bulunan iskele kasabası Alanya olduğunu iddia etmektedirler. Hicri takvime göre ( 1892 y), 1310 yılına ait Edirne vilayeti Salnamesinden bir efsane tercüme edilmiştir. Bu efsaneye göre Sultan Murad zamanında ( 1360-1389) Türkler Rodoplara Kırca Ali komutasında akın yapmışlar. O, bir çarpışma esnasında şehit düşmüş ve yeni yerleşim yerine Kırca Ali’nin adını vermişler. Kırca Ali herhalde kendi ortamında üstün tutulan, otoriteli, gösterişli, sevgili ve saygılı bir şahıs imiş. Bunun içindir ki, ahali yerleşim yerine onun adını koymuş. Böylelikle Kırca Ali kim olursa olsun onun adı ebedileşmiş. Yerleşim yerinin Kırca Ali’nin şehit düşmesinden önce mevcut olup olmadığı sorusuna henüz bir cevap yok. Ancak, önemli olan yerleşim yerinin ne zaman meydana gelmiş olmasıdır. Şimdi efsanelerin Kırca Ali’yi nasıl takdim ettiğini görelim.
Orta Asya’nın eski Özbek SSCB’ de bulunan eski bilim ve sanat merkezi olan Buhara ilahiyet okullarının birinde Ali adında bir talebe okuyormuş. Zeki hafızası ile dikkati celbeden bu talebe, hem arkadaşları, hem de ona ders veren hocası tarafından çok seviliyormuş. Yukarı sınıflara geçtiğinde daha da coşkun olmuş, avcılığa kendini okadar kaptırmış ki, günlerce ortadan kayboluyormuş. Defalarca hocası ormanda gezmemesi için nasihat ediyor, dini vecibeleri ile ilgilenmesini istiyormuş. Ali, söz veriyor, fakat ders saatleri bitince tüfeğini kavrayıp ava koşuyormuş.
Hocanın defalarca yapmış olduğu protestolar fayda etmemiş ve başka bir şekilde onu etkilemeye karar vermiş. Hoca çok maharetli biriymiş. Bir defa Ali ava giderken hoca onu takip etmiş. Ali bir tavşana nişan alırken hoca onu bir ağaç arkasından dikkatle seyrediyormuş. Ali tavşanı vurmuş, ancak tavşan yerine hocasını vurduğunu görünce çok şaşırmış. Dehşete kapılan Ali doğru okuluna gitmiş. Ancak okul avlusuna girdiğinde hocasının huzurunu bozmadan çeşmede yıkandığını görmüş. Ali rahat bir soluk almış, biraz önce gördüğünü hocanın onu sık sık tekdir etmesinden doğan korkudan olduğunu düşünmüş. Ertesi gün sınıf meşgaleleri başlayınca hoca Aliye bakarak şöyle demiş:
” Kalk! Dün nerede olduğunu bize anlat.”
” Arkadaşlarımla ders çalışıyordum”,diye ürkekçe cevap vermiş Ali
” Ormanda hocasına nişan alıp tavşan diye vuran kimdi? ?”
Ali telaşla titrewmeye başlamış, hoca ise devam ederek:
” Beni aldatabileceğini sanma. Öldürdüğün kişi ben idim, ama işte ben senin karşındayım ve canlıyım. İyi hatırla, bir daha gerçeği söylememek girişiminde bulunma. Otur yerine. Sen artık talebe değil, sen kırcı’sın.”
Talebeler gülüşmüş, Ali ise üzüntüden donakalmış. Hiçbir karşılık verememiş, fakat hava kararınca hocasının yanına gitmiş ve diz çökerek yalvarmış:
” Bir daha asla ava gitmeyeceğim. Beni affedin ve okuldan ihraç etmeyin, çünkü ebeveynlerim bundan ötürü delirebilir. Ben onların tek evladıyım. Acıyın bana.”
Ali örnek bir talebe olmuş, ancak iyi ismini kaybettiğinden dolayı herkes ona ” Kırcı, Kırcı Ali”demeye başlamış. Ali eski saygınlığını geri alabilmesi için hiç bir şey fayda etmemiş. Ve Ali yine coşkunluk etmeye başlamış, kimseyi dinlemiyormuş. Azıcık serbest kalınca tüfeğini kavrayıp ava koşuyormuş. Ali boylu poslu, endamlı ve çok yakışıklı imiş. Yakışıklı olmasından başka her şeyi öğrenme meraklısı imiş. Çok okuyormuş ve tüm derslerden üstün başarısı varşış. Bundan dolayı artık hoca ona sert ihtarda bulunmuyor, Aliyı ava giderken gördüğünde göz yumuyormuş.
Bu esnada Osmanlı imparatorluğu Edirne’yi fethetmiş (1363) ve Balkan Yarımadası’nda seferlerine devam ediyormuş. Din uğruna yürütülen savaşlar için gönüllü toplamak icap etmiş. Sıra Buhara’daki okula gelince hoca Ali’ye dönerek şöyle demiş:
” Kırcı Ali, hadi şimdi senin cesurluğunu göreyim. Sen beni yıllarca kızdırıp ava gitme nasihatımı dinlemedin. Benden bir şey saklanamaz. Senin kırda nekadar gezip dolaştığını saydım ve hakkı ile sana ”Kırcı” dedim. Tavşan öldürmek ve hedefi vurmak büyük bir maharet değil, bu bir kahramanlık da sayılmaz. Çimdi seni göreyim, söyle, gönüllü gidecek misin?”
” Evet, hazırım” diye cevap vermiş Ali.
” Hadi o zaman git savaşta ün kazan. Ben ve tüm arkadaşların seni kahraman olarak katrşılayalım” demiş hoca.
Buhara’dan çok gönüllü varmış, ama Ali daha ilk günlerde yiğitliği ve delikanlılığı ile komutanlarının dikkatini celpetmiş. Ali’ye sorumlu görevler vermeye başlamışlar, Kırcı Ali de bunları kusursuz yerine getiriyormuş. Burada da ona Kırcı Ali demeye devam etmişler ve adı ağızdan ağıza dolaşıyormuş. Savaşta da üstünlüğünü göstermiş ve hep ilk hatlarda yer alıyormuş. Böylelikle komutan olmaya başarmış.
Kırcı Ali her yerde saygı ve sevgi ile anılıyormuş. Akıllıca ve ilhamla konuşarak askerlerini coşturuyormuş. Bir derceye kadar tarihi de bildiğinden nutukları çok celpedici imiş. Hatip olarak ün kazanmış. Birkaç yıl esnasında şöhret ve miralay rütbesini kazanmış. Onun askerleri fırtına gibi ilerleyerek zafer üstüne zafer kazanıyormuş. Kırcı Ali savaşta hep ön saflarda bulunuyormuş. Mucize, o hiç bir defa yaralanmamış. Askerleri için bir kardeş olup onlar da onu bir kardeş olarak seviyorlarmış. Ali askerlerinin tok ve barınakta olduklarını görmeyince hiç bir zaman yemeğe oturmuyormuş. Rodoplara girdiklerinde Ali’nin alayı büyük üne sahipmiş. Balta girmemiş Rodop dağları Ali’nin kalbini fethetmiş. Sefer bittikten sonra Ali oralarda kalmaya karar vermiş.
Köyden köye dolaşarak Kırcı Ali yaşlanmış. Kıca Ali’nin gezdiği bu yerlerde onun askerlerinin çoğu yaşamaya devam etmiş. Yeni gelen göçmenlere nasihat veriyor, ama bu arada ava gitmeyi de ihmal etmiyormuş. Türk göçmenleri Kırcı Ali’ye büyük hürmet gösteriyormuş. Onsuz hiç bir şey olmuyor, o sivil hayatta da ön saflarda imiş.
Kırcı Ali iyice ihtiyarlamış. Bir sabah onu ölü bulmuşlar. Rodop köylerinden binlerce insan toplanmış. Onu ölü buldukları alana gömmüşler. Onun eski askerlerinden bazıları, kendisini okadar çok seviyorlarmış ki, mezarının yakınına ev kurarak çok sevdikleri komutanlarının yanında kalmaya karar vermişler. Bu evlerin yanında başka evler de kurulmuş. Evlerin sayısı 25-30-u bulunca türklerden en yaşlısı köylerine nasıl bir isim vereceklerini sormuş. Fazla düşünmeden hep bir ağızdan cesur komutanları Kırcı Ali’nin adını vereceklerini haykırmışlar.
” Bu günden itibaren köyün adı Kırcı Ali olsun, Buhara’lı cesur komutanın şöhreti ve kahramanlığı büyük ve küçükler tarafından anılsın ve bir gün burası kasaba olsun!” Bu veriler Sultan Abdul Hamid’in hocalarından biri olan Halim efendi tarafından zikredilmiştir. İstanbul kütühanesinde Buharalı Ali hakkındaki bu hikayeyi bulan Kırcaali doğumlu Halim efendi Osmanlı vakiyenamelerinde okuduğunu bildirmiş ve böylece bu hikaye bizim yöremizde ilk hekim olanDoktor Sadık tarafından buraya getirilmiş.
Bu efsane veya gerçeğe Edirne vilayeti 1892 yılı Salnamesinin 316. Sayfasındaki Kırcı Ali hakkında notu hatırlatmak istiyoruz:
” Kırcaali’nin fethi hakkında daha fazla veri olmamasına rağmen, Osmanlı vakiyenamelerine göre bu olay Birinci Murat zamanında vuku bulmuştur. Gümülcine’nin düşmesinden sonra Rodoplardaki diğer yerleşim yerlerine de sıra gelmiş. Başka bir delile göre bu yerlerde Sultan Murad’ın komutanlarından biri olan Kırcı Ali adında birisi savaşmış. Burada ateşe verilen köylerden birini Kırcı Ali yeniden tesis etmiş ve ona kendi adını vermiş. Böylece Doğu Rodoplardaki Kırcaali kasabası meydana gelmiş.”
Kaynak: http://www.kardjali.bg/